28 Haziran 2014 Cumartesi


28.06.2014 tarihinde düzenlenen Torucon İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Etkinliği Üzerine Notlar ... 







12 Haziran 2014 Perşembe

İSTANBUL’UN HAYALETLERİ

(GHOST OF İSTANBUL) : no:10


1.4.c Maurice Meys:

    1853 yılında Paris'te doğdu. Lycée Chaptal eğitiminden sonra sanat fotoğrafı çekmeye başlamıştır.1937 yılı Ekim ayında vefat etmiştir. Yaşamı süresince İstanbul’dan çok güzel görüntüler yakalamıştır.[1]
Ayrıca: fotoğrafçı Maurice Meys’in hayatı üzerine daha detaylı bilgi için; makale”[2]” sinden ulaşabilirsiniz.

Maurice Meys

1.4.d Ara Güler:

     1928'de Beyoğlu, İstanbul'da doğdu. Çocukken sinemadan çok etkilendi. 1951 yılında Getronagan Ermeni Lisesi'nden mezun oldu. Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalıştı. Muhsin Ertuğrul'un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. Amacı rejisör veya oyun yazarı olmaktı. 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başladı. Bu yıllarda Ermenice gazete ve edebiyat dergilerinde öyküleri yayınlandı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne devam ediyordu. Ancak fotoğrafçı ve gazeteci olmaya karar verdi.
     1961 yılına kadar Hayat dergisinde fotoğraf bölümü şefi olarak çalıştı. 1961'de İngiltere'de yayınlanan Photography Annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği'ne kabul edildi ve bu kuruluşun Türkiye'den tek üyesi oldu. Fotoğraf dünyasının çok önemli yayınlarında fotoğrafları kullanıldı, kendisinden bahsedildi. ABD'de, Almanya'da, Paris'te çeşitli sergiler açtı. Bu arada, Bertrand Russell, Winston Churchill, Arnold Toynbee, Picasso, Salvador Dali gibi birçok ünlünün fotoğrafını çekti, röportajlar yaptı.
     1979'da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin foto muhabirliği dalındaki birincilik ödülünü aldı. 1980'de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılık tarafından kitap haline getirildi. 1986'da Hürriyet Vakfı'nca basılan, Prof. Abdullah Kuran'ın yazdığı Mimar Sinan kitabını fotoğrafladı. Bu kitap 1987de Institute of Turkish Studies tarafından İngilizce olarak yayınlandı.
     1989'da Hil Yayınları Ara Güler'in Sinemacıları kitabını yayınladı. Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları, 1992'de Fransa'da Edition Arthaud, ABD ve İngiltere'de Thomas and Hudson, Singapur'da Archipelago Press tarafından Turkish Style başlığıyla, Fransa'da ise Albin Michel yayınevi tarafından Demeures Ottomanes de Turquie adıyla yayınlandı. Dünya Şirketler Grubu 1994'te Eski İstanbul Anıları, 1995'te Yitirilmiş Renkler kitabını yayınladı. Ana Yayıncılık ise 1994'te Bir Devir Böyle Geçti, Kalanlara Selam Olsun ve 1995'te Yüzlerinde Yeryüzü adlı kitapları yayınladı.
     Ara Güler'in fotoğraflarının büyük bir bölümü Fransa, ABD ve Almanya'da çeşitli müzelerde sergilenmekledir. Fotoğraflarında Leica makinasını kullanmıştır. Fotoğrafın sanat dalı olmadığını düşünmektedir.
    Gazeteci Nezih Tavlaş'ın, fotoğrafın efsane ismi Ara Güler'in hayatını anlattığı Foto Muhabiri adlı 343 sayfalık kitapta Ara Güler'in doğduğu günden bugüne kadar tanık olduğu olaylar kronolojik bir sırayla anlatılırken bir yandan da Türkiye'nin 80 yıllık tarihi yer alıyor. Kitabın sonunda Ara Güler ile yapılan bir nehir söyleşi ve aile albümünden fotoğraflar yer alıyor.[3]

Ara Güler



[1] laphotoduxix.canalblog.com
[2] imag-in-pyrenees.com/maurice_meys.html
[3] tr.wikipedia.org

dokuz eylül üniversitesi fotoğraf bölümü . karanlık oda çalışması..

İstanbul _ Taksim ... Müzikli sokaklar...

11 Haziran 2014 Çarşamba

İSTANBUL’UN HAYALETLERİ

(GHOST OF İSTANBUL) : no:9

1.4 GÖRSELLERİ KULLANILAN FOTOĞRAFÇILAR
1.4.a J. Pascal Sebah et Joquiller:

     (1823-1886) yılları arasında yaşayan Pascal; Süryani ve Katolik bir baba ve ermeni bir annenin çocuğu olarak İstanbul’da doğmuştur. 1857 yılında İstanbul’da ilk fotoğraf stüdyosunu açmıştır. Öldükten sonra stüdyoyu oğlu Jean devam ettirmiştir.

J. Pascal Sebah et Joquiller

1.4.b Abdullah Biraderler ( Abdullah Freres):

     Abdullah Biraderler veya "Abdullah Frères" Türkiye'de fotoğrafçılık sanatının kurucuları olarak tanınan ve her üçü de Ermeni asıllı olan Viçen (1820–1902), Hovsep Abdullahyan (1830–1908) veKevork (1839–1918) kardeşlerin ticari adıdır.

     İstanbul'da Tünel yakınlarında 1858'de bir fotoğrafçı dükkânı açtılar. Abdülaziz ve II. Abdülhamit tarafından ressam-ı hazreti şehriyari (padişah hazretlerinin ressamı) Viçen, 1898 veya 1899'da Müslüman olarak Abdullah Şükrü adını almıştır. 1880 yılından önce Müslüman olmuştur, Kudüs mutasarrıfı Reşat Paşanın Kızı Havva Nemize ile evlenmiş olup 3 çocuğu vardır. Mezarı Maçka Şeyhler mezarlığındadır.
Abdullah Biraderler ( Abdullah Freres)

İSTANBUL’UN HAYALETLERİ

(GHOST OF İSTANBUL) : no:8

1.3 FOTOĞRAF VE HAYALET FOTOĞRAFÇILIĞI
1.3.a FOTOĞRAF VE HAYALET İLİŞKİSİ

     Hayalet : “ Gerçekte var olmadığı hâlde varmış gibi görünen şey, hayalet.”[1]
     “Ölmüş bir kişinin, ölüler ülkesinde yaşadığına ve bir biçime bürünerek yaşayan­lar dünyasına dönebildiğine inanılan ruhu ya da görüntüsüdür. Hayaletlere inananlar, ölmüş bir kişinin ruhunun canlı bir varlık biçiminde ya da bulutsu bir görünümle ortaya çıkabileceği gibi başka biçimlere de bürünebileceğini belirtirler. Hayalet inancı, insan ruhunun bedenden ayrılabildiği ve bedenin ölümünden sonra ruhun varlığını sürdürebildiği gibi çok eski bir düşünceye dayanır. Birçok toplumda, cenaze törenleri­nin, hayaletlerin yaşayanları rahatsız etme­sini engelleyeceğine inanılır.”[2]
     Fotoğraf ise : “1. isim Çeşitli araç ve malzeme kullanarak görüntüyü özel bir yüzey üzerinde sabitleme… 2. Bu yöntemle aktarılarak çoğaltılan resim, foto "Atatürk'ün hemen herkesin gördüğü, mektep kitaplarına kadar geçmiş bir fotoğrafı vardır." - A. H. Tanpınar… 3. Görüntü "Bu adam iyi fotoğraf veriyor." - A. İlhan “ 6
     “ Fotoğrafçılık, kamerayla ışığı hassas bir yüzey üzerine kaydederek görüntü oluşturma işidir. İşlevsel uygulamaları nedeniyle bir zanaat olduğu gibi, estetik yönüyle bir sanat olarak kabul edilir. Teknik olarak lensler, bir pozlamada ışığa duyarlı yüzeye (sensör) yansıyan veya yayılan ışığa odaklanmak için kullanılırlar. Bir elektronik görüntü sensöründe fotoğraf, her bir piksele elektrik yüklenmesi ve elektronik olarak bu fotoğrafın işlenmesi sonucu oluşur. “[3]

[1] tdk.gov.tr ‘ Türk Dil Kurumu’
[2] eokul-meb.com
[3] tr.wikipedia.org

İSTANBUL’UN HAYALETLERİ

(GHOST OF İSTANBUL) : no:7

1.2.d SETH TARAS :


     History channel reklam kampanyası için hazırladığı fotoğraflarında sadece 2. dünya savaşının izlerini değil, diğer tarihsel dönemleri de fotoğraflarında betimlemiştir..

     Kendi kendini yetiştirmiş Amerikalı bir fotoğrafçı olan Seth Taras: History Channel için yaptığı bir kampanya olan "Where You Stand Know," ; Cannes Lion dahil olmak üzere birçok uluslararası ödül kazanmış, 30 dilde tercüme edilmiş ve 130 ülkede yayımlanmıştır[1]

     Çıkış noktamı Hedwig Teeuwisse ile belirledim. Fakat benim derdim savaş değil; yaşlansa bile güzelliğini yitirmeyen İstanbul’u gözler önüne sermekti.. 
[1] sethtaras.wordpress.com

9 Haziran 2014 Pazartesi


İSTANBUL’UN HAYALETLERİ

(GHOST OF İSTANBUL) : no:6

1.2.c HEDWİG TEEUWİSSE:


     Sergey'in çalışmasından etkilenen Danimarkalı tarihçi Hedwig Teeuwisse 'Ghost of Amsterdam' adını verdiği çalışmasında 2. dünya savaşında fotoğrafı çekilen yerleri tekrar ziyaret ederek buralardan kareler yakalamış ve günümüz ile geçmişi aynı karelerde birleştirmiştir.

     2. Dünya savaşında çekilen kareleri bugünün üzerine photoshoplayan Hedwig "Biraz geçmişi ile günümüzü boyamak gibi," diyor. Yaşadığı Amsterdam’da, bir bitpazarında bazı eski negatifleri bulduğunda aklına "Tarihin Hayaletleri’’ projesi gelir. Bu gizemli fotoğraflar hakkındaki hikâyeleri çok merak eden Hedwig negatifleri alır ve araştırmaya başlar. Topladığı bilgiler sonucu Amsterdam’da dolaşmaya başlar. Eski fotoğrafları bilgisayarda yeniden işleyerek günümüz ile birleştirebilmek için aynı yerlerde fotoğraf çeker.[1]





[1] theatlantic.com. “Scenes From World War II Photoshopped Onto Today's Streets”



İSTANBUL’UN HAYALETLERİ

(GHOST OF İSTANBUL) : no:5



1.2.b SERGEY LARENKOV


     Rus fotoğrafçı Sergey Larenkov şehrin içine askerleri koyarak savaşın izlerini çok güçlü bir şekilde betimlemiştir. “Geçmiş ile yaptığı yolculukta eski, arşivlenmiş fotoğrafları kullanarak günümüz görselleriyle bir araya getirmiştir.        En önemli kısmı ise fotoğrafların vurucu olması. Günümüz görüntülerini kendi fotoğraflayan Larenkov; “Eski dönem Rusya’sını gözlemliyoruz. Zamanın geriye sarması ile bellekte bir zaman makinesi işlevi görmesi bazen korkutucu olabiliyor.”[1]











[1] mymodernmet.com “My Modern Shop Spotlight - Sergey Larenkov's Ghosts of World War II”


İSTANBUL’UN HAYALETLERİ

(GHOST OF İSTANBUL) : no:4

1.2. HAYALET FOTOĞRAFÇILIĞININ TARİHÇESİ, GELİŞİMİ VE TEMSİLCİLERİ
1.2.a. WİLLİAM HOPE MUMLER: 


     1861’de bu türü şans eseri keşfeden William Hope Mumler yeni bulduğu bu alanı bir pazara çevirmiştir. Hikâye kısaca şöyledir: Mumler, önceden çekmiş olduğu bir fotoğrafta, gerçekte orada olmaması gereken ikinci bir kişiyi gördüğünde bu durumun farkına varmıştır. Ancak, fotoğrafta bulunan ikinci kişi, gerçekte bir ruh (ya da hayalet) değil, aynı poza üst üste iki defa çekim yapması (Double Exposure) sonucu kareye giren canlı bir insandır.
     Hatasının farkına varan Mumler, bunu düzeltmek yerine, bu konuda iyi bir pazar olduğunu görmüş ve “medyum” olmayı tercih etmiştir. Bir medyum ve bir fotoğrafçı olarak insanların fotoğraflarını çekmiş ve daha sonra negatifler üzerinde oynayarak, fotoğrafını çektiği kişilerin ölmüş yakınlarını da bu fotoğrafa dahil etmiştir. Bunun için çoğunlukla başka fotoğrafları kullanmıştır. Ancak, fotoğraflara Boston’da yaşayan ve rahatlıkla tanınabilen yaşayan kişileri eklemeye başladığında numarası ortaya çıkmıştır.
     Bu konudaki gerçeğin ortaya çıkmasının ardından, Ruh Fotoğrafçılığı’nın tarihe karışması beklenirken tam tersine daha fazla meraklısı ve takipçisi olmuştur. Dünyanın her yanından pek çok insan, ölmüş bir insanın ruhunu (ya da hayaletini) fotoğrafladığını iddia ederek pek çok fotoğraf yayınlamıştır. Bu çabalarını da bilimsel bir temele oturtma denemelerinden de geri kalmamışlardır.
     Boston’da bu biçimde ilk defa sesini duyuran hayalet fotoğrafçılığı sonrasında da yapılan çalışmalarla varlığını devam ettirmiştir. Yeni fotografik dil kolları açmıştır. Zaman içinde ilk zamankinden bambaşka yerlere gitmiş ve ilerlemiştir. Bu alan birçok nedenle kullanılabilir.



William Hope Mumler ; denemesi 




İSTANBUL’UN HAYALETLERİ (GHOST OF İSTANBUL) : no 3

1.1 HAYALET FOTOĞRAFÇILIĞI




      Hayalet fotoğrafçılığı; Hope’a göre: İnsan ancak kendisi de paranoyak bilme durumunda olarak paranoyayı anlayabilir.

    Cogito’nun 2006 Bahar sayısı, ezoterizm ve hayalet fotoğrafçılığı üzerine olan eleştiri ve inceleme yazılarında; Doğaüstü olanla paranoyanın kesişmesi: Bu sayının Odak’ı ise "Okültizm ve Fotoğraf" üzerine... Okültizm, Türkçede gizlicilik olarak da geçiyor. Hayalet fotoğraflarının üretimi üzerine üç metine yer verilen Odak’ta, Clément Chéroux’nun "Hayalet Diyalektiği" başlıklı yazısı hayalet fotoğraflarının eğlence ve inanç dünyasına yönelik üretimine ışık tutarken, Louis Kaplan hayalet fotoğraflarını doğaüstü olanla paranoyanın kesişme noktası olarak ele aldığı yazısıyla hayalet fotoğrafı taraftarlarını ve karşıtlarını Freud’un, Lacan’ın ve Derrida’nın kuramları bağlamında inceliyor. Odak’ın son yazısı ise Sherlock Holmes’un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle’ın spiritüalizm merakı ve hayalet fotoğrafçılığına verdiği destek üzerine...

    Çeşitli yayınlardaki anonim yazılara göre: Paranormal olarak nitelendirilen konular, çağlar boyunca insanların dikkatini çekmiştir. Üzerine hikâyeler anlatılmış, kitaplar yazılmış ve filmler çekilmiştir. Medyumluk, Büyücülük, Ruh Çağırıcılığı gibi pek çok şarlatana iş olanakları sağlamıştır. Ancak, tüm bu kolaylıkla yanlışlanabilecek durumların yanında, “Fotoğraflar Yalan Söylemez” sloganı ile ortaya atılan bir başka şarlatanlık daha vardır ki hem sosyal medyada hem de ciddi gazetelerin internet sitelerinde verilen haberlerde, kitlelerin dikkatini çeker ve peşinden sürükler: “Ruh Fotoğrafçılığı”. Bu fotoğrafçılık türü, hayalet, ruh vb. ruhani (aslında hayali) varlıkların görüntülerinin kamera yardımı ile bir fotoğrafta yakalanmalarına dayanmaktadır.

     Farklı yorumlamalara ve tariflemelere açık olan bu alan Bana göre: fotoğrafçının yaptığı optik bir illüzyondur. Fotoğrafçının elindeki sihir gücünün deşifre olmasıdır. Çünkü fotoğrafçı elindeki teknik materyal ve ekipmanlarla birlikte izleyicinin algısını ustalıkla değiştirebilir. Amaçladığını alımlayıcıya direkt ulaştırabilir, duygusal bir bağ kurar. Şüphesiz ki en büyük gücünü de buradan alır.

    Genel olarak baktığımızda İngiltere, Hollanda, Almanya, Fransa v.b. Avrupa ülkelerinde kullanılan bir tekniktir. Ancak ülkemizde pek yaygın olduğu söylenemez.

hayaletli fotoğraf sanatı 

8 Haziran 2014 Pazar



İSTANBUL’UN HAYALETLERİ (GHOST OF İSTANBUL) : no 2


GİRİŞ

     

     Hayalet fotoğrafçılığı , ‘’hayalet’’ ve ‘’fotoğraf’’ kavramlarını içerir. Aslında her iki kavramda iç içedir. Çünkü; fotoğraf sanatı içinde günümüzün hayal ve fantezi dünyasını, geçmişin ise hayaletlerini yaşatır. Paranoyayla doğaüstünün kesişme noktası : hayalet fotoğrafçılığı, 19. yy.ın ikinci yarısına dayanmaktadır.
     Hayalet fotoğrafçılığı: Gerçek ve gerçek üstünün birlikteliğiyle oluşan bir görselliğin yansıması olmuş ve olmaya devam edecektir. Bu durumda akıllara D.A. Miller’ın “insan ancak kendisi de paranoyak bilme durumunda olarak paranoyayı anlayabilir” hükmü ve bu hükmün doğru kabul edildiği, ve hayalet fotoğrafçılığı üzerine spekülasyon yürüten herkes için geçerli sayılacağının haberini getirir. Bana göre ise hayalet fotoğrafçılığı; birbirinden farklı bellek ve gözün, metafizik ve hayal dünyasının ahenginin fotografik olarak görüntülenmesidir.
     Başlangıç tarihi olan 1861’den beri çeşitli fotoğrafçı ve alımlayıcılar tarafından ilgi alanı olsa da pek yaygın olduğunu söyleyemeyiz. Ancak yine de üzerine çalışılan bu alan fazlasıyla ilerleme kaydetmiştir.
     Hayalet fotoğrafçılığı; moda ve reklam fotoğrafçılığı gibi belirli bir amaçla var olan ve pazarı olan bir alan değildir. Aksine bireysel bir üretimdir. Bu nedenle gelişim sürecini ancak bireysel üretimler etki edebilir. Özel ilgi alanı olmadığı sürece üzerine pek çalışma gösterilmemiştir. 
     Bu alan; fotoğrafçı ve alımlayıcı arasında, geçmiş - şimdiki zaman serüven bağı kurulmasını sağlar. Baştan beri doğruluğu tartışmalı olan bu alan fotoğrafçının bir illüzyonudur. Optik ve günümüzde teknolojik oyunlarla sanki oradaymış izlenimi verilir. Sanatçının , sıklıkla unutan insanlara hatırlatma biçimidir. 
     Tez konusu olarak hayalet fotoğrafçılığını seçmemin amacı : ‘’ sabit algı’’ yı değiştirmek ‘’öteki algı’’ yı yaratmak, yeni bir tartışma ve bakış açısı oluşturmaktır. Seçtiğim fotoğraflarda geçmiş ile günümüzün yaşam serüvenini birleştirmek istedim. Her dönem yaşayabilen bir şehir olan İstanbul’u farklı gözlerden görüntülerini kullanarak yeni bir yaşam kurgusu yaratmaya çalıştım. Bu kurgu sürecinde İstanbul’un geçmiş zamanında çekilen fotoğraflarlardan yararlandım. Bu fotoğraflardaki aynı mekânları günümüzde ziyaret ederek ortak mekân özellikleri kullandım. Bu fotoğrafları kullanmamın nedeni; ikonografik anlatımının güçlü olması, çekim kalitesi olarak çözünürlüğünün yüksek olmasıdır. 
     İstanbul’un tarihi dokusu ve yaşadığı serüven göz önünde tutulduğunda bu proje için kullandığım mekânlar geçmişten günümüze bir köprü durumundadır. 
Alan incelemesi yaparken karşıma çıkan hayalet fotoğrafçılığı ‘’giriş’’ bölümünde tüm söz ettiğim nedenlerle üzerine çalışmamı sağlamıştır. Bu alan William Mumler’in tercih ettiği gibi ticari ya da Seth Taras, Sergey Larenkov, Hedwing Teeuwisse v.b fotoğrafçıların tercih ettiği gibi sosyolojik mesajlar içerebilmesi açısından son derece özgürdür.

ghost of amsterdam _ hedwing teeuwisse



İSTANBUL’UN HAYALETLERİ (GHOST OF İSTANBUL) : no 1

Önsöz

“Diğer bütün kentler ölümlüdür ama sanırım İstanbul, insanlar var oldukça yaşayacaktır''....
Petrus Gyllius

     'İstanbul’un hayaletleri'' isimli projenin süregelen serüveni , yüzyıllar önce bu topraklarda yaşamış insanları felsefi bir biçimde günümüz insanlarını da içine katarak yaşamın devamlılığını göstermeyi amaçlamasıyla başladı..
     Bir kentin geçmişten günümüze nasıl bir değişim gösterdiğini, canlılığını hiçbir zaman yitirmediğini ve her seferinde küllerinden doğduğunu görmek büyüleyiciydi. İşte bu yüzden İstanbul sokaklarında bir hayalet gibi dolaşmaya başladım. Bunun yanı sıra hayalet fotoğrafçılığının gizemli yanı bu konuda çalışmaya beni teşvik etti.
     Şüphesiz bu çalışmadaki amacım İstanbul’un güzel bir kadın silueti gibi yüzyıllardır tüm zarafetiyle dimdik durduğunu, yüzü değişse de kimliğinin asla değişmeyeceğini insanlara göstermek istememdi.
    İstanbul’un geçmişine baktığımızda aynı çiçek bahçesindeki binlerce farklı çeşidin bir arada olması gibi birbirinden son derece farklı birçok uygarlığın aynı kentte yaşadığını görürüz. Bu özelliğini yitirmeyen İstanbul, gerek geçmişte gerekse günümüzde bünyesinde birçok uygarlık ve bu uygarlıkların insanlarını barındırmıştır.       Tüm uygarlıkların insanlarında aynı etkiyi yaratmış, insanlarla var olmuş ve onları var etmiştir.
Petrus’un sözünde olduğu gibi ‘’insanlar var oldukça’’ gücünü buradan alacak ve kendiside var olacaktır. Bu varoluş, onu daha da güzelleştirecektir.
    Hayaletlerle dolu bu kentin sokaklarında gezerken uyuyan bir tarihe tanık oldum. Zannedilenin dışında görünenin ardındaki görünmeyen İstanbul’u keşfettim. Bu keşif, çok hızlı bir şekilde unutabilen bir varlık olan ‘’insan’’ın zamanı unutmadan yaşamasını sağlamak için çalışmama sebep oldu...

istanbul galata _ çocuklar

6 Haziran 2014 Cuma





Günlük tutmanın önemi üzerine



     Sanırım dördüncü sınıftaydım... Türkçe öğretmeni günlük'ten bahsediyordu... Günlük tutmanın hafızayı kuvvetlendirmede ki gücünden bahsediyordu.. nedense ilkokuldan kalan en büyük hatıra bu olsa gerek.. kırtasiyeye gidip bir tane küçük kareli bir defter almıştım.. özensiz dikkat çekmeyen okul defteri bi şey... fark edilmesin ... dikkat çekmesin... sonra saçma sapan yazmaya başladım... ilk aşklar , arkadaşlıklar, mahalledeki saynur teyze... bahçesinden arakladığımız erikler... bazen yazmıyordum ama... en derin en gizli sırlar hep beynimdeydi... ya bulunursa bu defter... ya okunursa diye... sonra yırttım... çocukça geldi.. saçma bişey... Liseye başladım... bu sefer aşklar daha bir anlamlı gelmeye başladı... dostluklar... büyük gibimsi.. yazmaya başladım.. ama ajanda kullandım bu sefer... dedim fazla okunma riski yok artık... bide isim koyayım ben buna.. ablamın arkadaşının ismi geldi aklıma... bide lodos derlerdi ona.. hah dedim bu olur... muhabbet havasında yazarım işte... yazıyorum her şeyi... içimi döküyorum ona... bazen ağlıyorum.. bazen resimler, şekiller... annem buldu sonra... okumuş... bana anlattı ama defterin ablamın olduğunu sandı... sanki herşeyi yaşayan ablammış gibi anlattı bana...ablam sanmasının nedeni deftere koyduğum isimdi... şaşırdım, güldüm içten içe.... belli etmedim... yazamadım artık tabi.... yırttım attım... üniversiteye başlamıştım çünkü... artık gelecek şekillenmeye başlıyordu... bide başka şehir... yepyeni herşey... yazmak istiyordum... ama nasıl... minicik bir fikir belirdi kafamda... bi not defteri al.. minicik bişey... çantada taşımalık.... her an iki cümle yaz diye... yada aklına gelen bir fikri yaz.. bir resmi çiz... isminide senaryo not defteri koy... İşte sonra anladım... dördüncü sınıftaki türkçe öğretmenim aslında beynimde o kadar güzel ve muazzam bir çapa atmış ki... yaşım 28 olmasına rağmen hala yazıyorum...