6 Haziran 2014 Cuma





Günlük tutmanın önemi üzerine



     Sanırım dördüncü sınıftaydım... Türkçe öğretmeni günlük'ten bahsediyordu... Günlük tutmanın hafızayı kuvvetlendirmede ki gücünden bahsediyordu.. nedense ilkokuldan kalan en büyük hatıra bu olsa gerek.. kırtasiyeye gidip bir tane küçük kareli bir defter almıştım.. özensiz dikkat çekmeyen okul defteri bi şey... fark edilmesin ... dikkat çekmesin... sonra saçma sapan yazmaya başladım... ilk aşklar , arkadaşlıklar, mahalledeki saynur teyze... bahçesinden arakladığımız erikler... bazen yazmıyordum ama... en derin en gizli sırlar hep beynimdeydi... ya bulunursa bu defter... ya okunursa diye... sonra yırttım... çocukça geldi.. saçma bişey... Liseye başladım... bu sefer aşklar daha bir anlamlı gelmeye başladı... dostluklar... büyük gibimsi.. yazmaya başladım.. ama ajanda kullandım bu sefer... dedim fazla okunma riski yok artık... bide isim koyayım ben buna.. ablamın arkadaşının ismi geldi aklıma... bide lodos derlerdi ona.. hah dedim bu olur... muhabbet havasında yazarım işte... yazıyorum her şeyi... içimi döküyorum ona... bazen ağlıyorum.. bazen resimler, şekiller... annem buldu sonra... okumuş... bana anlattı ama defterin ablamın olduğunu sandı... sanki herşeyi yaşayan ablammış gibi anlattı bana...ablam sanmasının nedeni deftere koyduğum isimdi... şaşırdım, güldüm içten içe.... belli etmedim... yazamadım artık tabi.... yırttım attım... üniversiteye başlamıştım çünkü... artık gelecek şekillenmeye başlıyordu... bide başka şehir... yepyeni herşey... yazmak istiyordum... ama nasıl... minicik bir fikir belirdi kafamda... bi not defteri al.. minicik bişey... çantada taşımalık.... her an iki cümle yaz diye... yada aklına gelen bir fikri yaz.. bir resmi çiz... isminide senaryo not defteri koy... İşte sonra anladım... dördüncü sınıftaki türkçe öğretmenim aslında beynimde o kadar güzel ve muazzam bir çapa atmış ki... yaşım 28 olmasına rağmen hala yazıyorum...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder